Kardan adam

Merhaba! Dünyanın bir ucuna gitmek için gün saydığımız bu Şubat ayında hayatımızda her şey öyle hızlı değişiyor ki sanırım artık takip edemiyoruz. Mesleğini gerçek hayata uyarlayamaya bayılan bir planlama mühendisi olarak, gitme kararı aldığımızdan beri çeşitli kilometre taşları koymaya, kritik aktiviteleri belirlemeye, planlar programlar yapmaya çalışıyorum ki son anda sıkışmayalım. Ne yazık ki gerçek hayatta da planlanan / gerçekleşen dengesi yok ve zaman hiç geçmiyor gibi gelse de her şey sürekli gecikiyor.

O zaman bu yazıyı Teoman’ın güncel duruma tam uygun bir şarkı sözüyle açmak istiyorum;
‘Nasıl oluyor; zaman bir türlü geçmezken, yıllar hayatlar geçiyor?’

Australia

İstifa Süreci

Sonunda bu yolda vize almak hariç ilk somut adımı attık ve istifalarımızı verdik, kilometre taşı-1. İlk işe başlama deneyimlerimizden sonra ilk istifa deneyimlerimiz de gösterdi ki bu süreç ne olursa olsun stresli geçecek. Acaba nasıl karşılayacaklar, sorun çıkacak mı, planladığımız tarihte ayrılabilecek miyiz yoksa tarihleri biraz öteleyecek miyiz? diye diye söyledik sonunda. Burada çalışma şartları beni ne kadar mutsuz etse de yaptığım işi ve çalıştığım insanların çoğunu seviyordum. Kendi başına zaten yeterince zor olan şantiye hayatını benim için kolaylaştırdılar. Peki ne oldu? Kendi adıma çalıştığım şirketten oldukça güzel geri dönüşler ve de iyi dilekler aldım, hatta beklemediğim kadar güzel geri dönüşler aldım. Herhangi bir sorun çıkmadığı gibi bu kararımı benim adıma sevinçle karşıladılar ve olabildiğince yardımcı olmaya da çalıştılar.

Hafıza denen şey garip, insan gerçekten gitmek üzereyken sadece güzel anları hatırlıyor, normalde geçen günleri tek tek takvimden işaretleyip kalanları saymama rağmen şimdi bir hüzün yaşıyorum. Acaba kalsaydım nasıl bir iş hayatım olurdu? Bir kaç yıl sonra ben de düzene alışır ve kabullenir miydim yoksa ayrılmaya cesaret edebilir miydim?

Gitmek

Bu sırada aldığımız geri dönüşlere bakarak şunu fark ettim, sanırım herkes yurt dışına göç etmek için bir yol arıyor ya da en azından bir gün gitmenin hayalini kuruyor. Çoktan gitmeyen arkadaşlarımızdan bahsediyorum tabii. Üzerine düşününce ne kadar üzücü, sanki birkaç yıl önce böyle şeyler çok daha azdı, birkaç ay önceye kadar bizim bile böyle bir fikrimiz yoktu. Bir taraftan da en azından bu kararda yalnız olmadığımızı, belki bir de haksız olmadığımızı hissettiriyor bize. Hatta biraz daha fazla cesaretli olduğumuzu, en azından hayatımızı değiştirebilmek için bir şeyler yapmaya çalıştığımızı fark ediyoruz.

İhtimaller dahilinde, belki orada da aradığımızı bulamayacağız ama denemeden nasıl bilebiliriz? Bir gün sormaz mıyız kendimize acaba gitsek nasıl olurdu diye?

İyi ki!

İyi ki gitmek!Hayatının bir döneminde bilgisayar oyunlarına saran çoğu insanın hissettiğini düşündüğüm bir şey hissediyorum bu noktada, yalnızca bir hayatımız var ve ölünce kaldığımız yerden devam edemeyeceğiz.

Benim başım özellikle RPG türü ile dertteydi, farklı kişiliklere bürünmeyi, başka yollardan gitmeyi, her oyunda farklı bir hayatı görmeyi hep çok sevdim. Şimdi de gerçekte sadece bir hayatımın olması ve sonuna geldiğimde başa dönemeyeceğimi bilmek en büyük korkum oldu. Başka skill’ler seçip başka yollardan ilerleyerek farklı sonlara varamayacağım. Değişik hayatları sonsuz deneme şansım yok. Demek ki bu hayata olabildiğince çok şey sığdırmaya çalışmam gerekiyor.

Bu noktada en önemlisi mutluluğun senin için ne anlama geldiğini deneyerek ya da hissederek bulabilmek ve peşinden gitmek. En azından gerçek hayatta zaman oyundakinden çok daha yavaş akıyor. 🙂 Keşke şöyle yapsaydım diyerek son kayda dönemiyoruz, peki o zaman ne yapıyoruz, “keşke demek yerine daima iyi ki diyoruz!”

Hazırlanırken

Yaşadığımız şehirden ayrılmadan bir ay kadar daha çalışacağız ve Mart ayı başından itibaren buradaki evlerimizi boşaltıp mümkün olduğunca az eşyayla ailelerimizin yanında vakit geçirmeye gideceğiz. İlginçtir okuduğum Ankara’dan buraya da bir yıl önce 1 Mart’ta taşınmıştım. Yandaki fotoğrafı da oradan buraya mini göç etmeden çekmiştim, her gün gördüğüm 100. yıl manzaram hatıra kalsın diye. Bakalım 2019, 1 Mart bana neler getirecek, en azından kar olmayacağını tahmin ediyorum!

Şimdi iyi durumdaki eşyalarımızı hızlıca satmamız gerekiyor çünkü giderken yanımıza sadece kendimizi alacağız diyebiliriz. Eşyaları toparlama, ayırma, satışa koyma derken bir taraftan kullanmadığımız ne kadar çok şeye para harcamışız diyip bir taraftan da onca anıyla vedalaşacağıma üzülüyorum. Güzel güzel sakladığım hatıraların bir çoğu bizimle gelemeyecek, bizi burada bekleyecekler.

Eşya satışı meselesi de reklamlarda anlatıldığı gibi değilmiş ne yazık ki bunu da öğrenmiş oldum 😀 En güzeli tanıdıklarınız aracılığıyla satmak ama eğer planlarınızda varsa ne kadar erken başlarsanız o kadar iyi. Eşyalar dışında bir de abonelikler, hesaplar, kartlar var kapatılması gereken ama sıra henüz onlara gelemedi. Anlamadığım kısım da burası, sanki zaman hiç geçmiyor gibi gün sayıyorum ama bir bakıyorum çok az kalmış ve bir sürü iş bizi bekliyor.

Zor, gerçekten ardında bir hayat bırakmak çok zor ama bir taraftan da umut verici. Mutlaka kalsaydık işimiz gücümüz, alıştığımız bir hayatımız, sevdiğimiz mekanlar, geleceğe dair yaptığımız planlar vardı ve hayatı akışına bırakmak gitmekten daha kolaydı. Ama şimdi rutin hayattan çıkıp bir yeri yeniden tanımak, sokaklarına alışmaya çalışmak, benim için muhtemelen sık sık kaybolmak, yeni alışkanlıklar, yeni rutinler oluşturmak umudu bekliyor bizi orada.

Herşeye rağmen dönmek kolay, ama gitmek cesareti bulmak zor. Zaten şimdi değilse ne zaman?

 

*Avustralya’da 8 Ay!