

Buraya gelmeden önce blog açmayı istememin sebeplerinden bir tanesi, dönüp baktığımda hayatımda aldığım en büyük kararlardan birini uygularken neler hissettiğimi, neler yaşadığımı hatırlayabilmekti. Taslaklarda ‘Sidney’de 3 ay’ yazısının beklediğini ve üzerinden aylar geçtiğini görünce aslında bu kısmı biraz es geçtiğimi fark ettim. Daha sonra gelmeden yazdığım yazılara bir göz attım ve aslında bu soruların cevabını ben de merak ettim. 2018 bana neler söyledi? Burada aradığımı gerçekten buldum mu?


Avustralya’ya ayak basalı tam sekiz ay oldu! Zaman o kadar hızlı geçti ki, bir taraftan sanki daha yeni gelmişiz gibi, bir taraftan da sanki uzun zamandır burada yaşıyormuşuz gibi hissediyorum. Zaman zaman Türkiye’yi özlediğim oluyor, bir gün mutlaka döneriz zaten ne yapacağız ki hayatımız boyunca burada diyorum; öte yandan burada sahip olduğum/ olabileceğim hayatı çok seviyorum, gün içinde huzurluyum, gelecek için umutluyum. Eninde sonunda hep doğru kararı verdiğimize, iyi cesaret ettiğimize ikna oluyorum.
Evet, burada aradığımı buldum.
Gelmeden Önce
İşin gerçeği, önceden ne kadar bu konu üzerine düşünsem, bunu yaşamam gerektiğine kendimi ikna etsem ve gelmeye hazır hissetsem de, gelmeden hemen önce bilet tarihine kalan zamanla konu hakkındaki endişelerim ters orantılı bir şekilde değişmeye başladı. Hem her şeyi bırakıp birer valizle dünyanın öbür ucuna taşınacağımıza hem de herkesi bunun iyi bir fikir olduğuna ikna ettiğimize pek inanamıyordum 🙂 Geri dönüşler genelde; “Tabii, siz zaten ne yaptığınızı biliyorsunuzdur” şeklinde olsa da, aslında ne yaptığımız hakkında ayakları yere basan bir fikrim de, ayrıntılı planlarım da yoktu. O noktadan geri dönemezdim, o noktadan geri dönmek isteyip istemediğimden bile emin değildim. Ben de kendimi her şeyin iyi gideceğine inandırdım, bunu başarılı olmak zorunda olduğum bir sınav olarak değil de yaşayacağım bir macera olarak görmeye karar verdim ve bilet tarihini beklemeye başladım.
Geldik!
İlk geldiğimiz haftalar daha çok neler olduğunu anlamaya çalışarak geçti. Bir taraftan ne yaptık biz? derken bir taraftan gerçekten herşeyi bırakıp geldik, gerçekten yaptık sanırım dediğim bir dönem. O sırada beni en çok zorlayan, hala Türkiye’den kalan alışkanlıklarla her şey hemen olsun istemem, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışmam ve acele etmem ile Avustralyalıların yaşam tarzlarının hiç uyuşmamasıydı. Her şey çok yavaş işliyordu, bir belgeyi almak / vermek günler sürüyordu. Kimsenin acelesi yoktu, mesela insanlar otobüs durduktan sonra yerlerinden kalkıp kapıya yöneliyorlardı ve ben şimdi birisi söylenecek, bir şey diyecek diye panik olurken herkes sakince inenin kartını çantasından bulmasını, okutmasını ve inmesini bekliyordu. İnanamıyordum! Şimdi alıştım ama hala bu duruma içten içe biraz inanamıyorum 🙂
Dünyanın herhangi bir yerinde bir hayat kurmanın yolu sanırım aynı aşamalardan geçiyor. Yaşayacak bir ev bulmak, geçinmek için bir iş bulmak, yaşadığın yeri benimsemek için rutinler oluşturmak, kahveyi tam sevdiğin gibi yapan bir yer keşfetmek, yakınlarda hafta bir iki yemek yiyebileceğin bir yer olması, bindiğin otobüsleri, geçtiğin sokakları tanımak. Biz de burada, dünyanın bir ucunda bunun için uğraştık.
Neler Yaptık?
İlk zamanlarda ev aramak için ciddi bir mesai harcadık. Burada ev / oda bulmak ve yerleşmek gerçekten ne kadar zor olabilirse o kadar zor! Ben burayı beğendim, parasını veriyorum ve tutuyorum demek gibi bir hakkınız pek olmadığı için biraz kapı kapı geziyorsunuz. Güzel tarafı, gezerken Sidney’i tanımış, hangi semt nerede, ulaşımı nasıl öğrenmiş olduk. Benim ilk ve son defa o sırada gittiğim yerler oldu.
Ev işini hallettikten sonra iş arama süreci başladı, özgeçmiş ve önyazıları Avustralya formatına getirdikten sonra işlere başvurmaya başladık. Bu sürecin en sevdiğim kısmı da bunu kahvemi alıp her köşe başındaki parklarda bahçelerde yapabiliyor olmamdı sanırım. Onun dışında pek sevimli bir süreç değil, hatta ilk red maillerini almaya başladığınızda epey moral bozuyor ama sonra reddedilmeye de alışıyorsunuz, bir cevap gelene kadar başvurmaya devam ediyorsunuz. İş bulana kadar da her gün oturup bir kaç saati buna ayırmak gerekiyor. Tabii bu sırada bir taraftan da günlük işlere bakıyorduk.
Geldikten yaklaşık bir ay kadar sonra kendi mesleğimde, sevdiğim alanda bir iş buldum, hala orada çalışıyorum. Sanırım buradaki en büyük şansımız da bu oldu. Düzenli bir gelirin olması düşünecek bir şeyi daha azaltırken, hayatımız bir rutin oturtmaya başladı. Bir de buraya gelirken en büyük motivasyon kaynaklarımdan birisi Türkiye’deki inşaat sektörü çalışma şartlarından kaçmak istememdi. Burada hızlıca bir işe, hem de istediğim gibi bir işe sahip olmak listemdeki bir maddeye daha büyük bir tık atmak demekti, başarmıştım! Hem buradaki en büyük projelerden birinde kendi alanımda çalışıyordum hem de haftasonları çalışmıyordum! 🙂
Bunlar olup biterken, bir taraftan da kalıcı oturum vizesi almak için uğraştık. Taban puanının yükselmiş, verilen vize sayısının biraz azalmış olması ilk aşamada biraz gözümüzü korkuttu. İnşaat mühendisliğinin biraz daha kolay vize alabiliyor olması sebebiyle başvuruyu benim mesleğim üzerimden yapmaya karar verdik. Belgeleri tamamladık, dil sınavlarına girdik, mesleki raporları hazırladık sonuçlarını bekledik derken derken aylar bir şekilde geçti ve geldik bugüne.
Meetups |
İlk zamanlarda bir kaç kere katıldığımız, benim de yeni gelenlerin kesinlikle yapmasını önerebileceğim bir aktivite, meetup’lara katılmak 🙂 Mutlaka duyanlar vardır, duymayanlar için Meetup adında bir uygulama var, burada da aktif olarak kullanılıyor. Haftada bir iki kere büyük buluşmalar düzenleyen İngilizce konuşma grupları var. Buluşmalarda her yaştan her milletten yaklaşık yüz kişi oluyor, sizi rastgele bir masaya oturuyorlar ve havadan sudan konuşmaya başlıyorsunuz. Bir süre sonra başka bir masaya geçiyor ve konuşmaya orada devam ediyorsunuz. Asıl amaç İngilizce pratiği yapmak ama ben belki de Avustralya’da tanıştığım en ilginç insanlarla orada tanıştım! Farklı ilgi alanlarına yönelik buluşan başka gruplar da var, ilginizi çekerse oralarda da devam edebilirsiniz.
Şimdi.
Şimdi ilk zamanların belirsizliğinden sıyrılıp, burada az çok bir hayat kurduktan sonra geriye baktığımda ne kadar doğru bir risk aldığımızı görüyorum. Herkesin hayatta öncelikleri farklı, benimki hiçbir zaman kariyer odaklı olmadığı için, yani kendimi ve hayatımı kariyer için feda etmek istemediğimden ve tabii henüz bazı şeylerin çok başında olduğumdan bu kararı nispeten daha kolay alabildim. Avustralya’ya gelmeyi aklımıza koyduğumuz günden, 8 aydır Sydney-sider olduğumuz bugüne kadar her şey kesinlikle toz pembe geçmedi ama beklentilerimden belki daha iyisini buldum burada. Çift olarak gelmiş olmak da büyük bi artı oldu bizim için, özellikle ne yapacağımı bilmediğim ve kendimi sorgulamaya başladığım zamanlarda yanınızda size tanıyan/destekleyen birinin olması ne kadar büyük fark yaratıyor bilemezsiniz.
Telefon ‘Geçen sene bugün ne yapıyordunuz?‘ diye geçmişten fotoğraflar çıkarttıkça önüme, bütün bunların bir yılda olduğuna inanamıyorum. Geçtiğimiz yıl bugünlerde, 2017 Kasım ayının başları, normal hayatımıza devam ederken 476 vizesinin sonuçlanmasını bekliyorduk. Gelip gelmemek konusunda kesin kararımızı bile vermemiştik. 2018 hayatımda yaşadığım en belirsizliklerle, en sürprizlerle dolu yıl oldu. Bazen bu riski almamış olsaydık hayatımız nasıl devam ederdi diye düşünüyorum, bilemiyorum. Bildiğim tek şey 2019 bize ne getirirse getirsin 2018 bizi kararlarımızdan hiç pişman etmedi 🙂
Merhabalar,
inşaat mühendisi olarak iş bulmak ve düzen kurmak açısından şehir tercihinizden memnun musunuz
ilk yerleştiğiniz şehir Sdney doğru bir tercih miydi
şimdi olsaydı Melbourne yada, şu şehri seçerdim dediğiniz oldu mu?
[…] Avustralya’da ilk 8 Ay – Neler Yaşadık? […]
Teşekkürler. Sorulacak çok şey var aslında ama ingilizceleri önemli. Türkiye’den Avustralya tv kanalları izlenebilir mi bilmiyorum belki mümkün değildir. Kenya’ya gitmiştim geçen yaz, berbat bir ingilizceleri vardı 😀
Merhaba, ben Avustralya’da iş saatleri kaçta başlar kaçta biter bunu merak ediyorum. Türkiye’deki gibi 8-5 ya da 8-6 mı genel olarak? Öğle arası var mı, kaç saat? Araba almak kolay mı, trafik nasıl? Teknoloji girişimcileri (enterproneur) için fırsatlar var mı, ingilizceleri İngiliz aksanı gibi mi, gözlemlerini anatırsan çok sevinirim çünkü Avustralya Türkiye için bilinmez bir kıta.
Merhaba!
Avustralya’da haftalık yasal çalışma saati 40, yani günde 8 saat. İşin başlangıç ve bitiş saatleri, öğle arası süresi firmadan firmaya değişiyor Turkiye’deki gibi; mesela ben 8-5 çalışıyorum, bir saat öğle aram var.
Araba almak kolay, Türkiye ile karşılaştırıldığında araba fiyatları çok ucuz kalıyor. Sydney kalabalık bir şehir olduğu için sabah ve akşam trafiği oluyor, diğer bölgeleri bilmiyorum. Ben İnşaat mühendisi olduğum için kendi alanıma hakimim sadece, diğer işler için fırsatlar nasıl onu da bilemiyorum malesef.
Aksanları ise İngiliz aksanına pek benzemiyor, Avustralya aksani diye geçen kendilerine has bir konuşma tarzları var. Kelimeleri kısaltarak ve yuvarlayarak kullanıyorlar, kelimelerin sonunu yutuyorlar. Tabii Sydney’de bu aksanla karşılaşmak zor, çok fazla göçmen var, burada yaşayan Avustralya’lılar da daha anlaşılır konuşmaya alışmışlar.
Genel olarak bu şekilde, buradaki yaşamla ilgili bir yazı yazmak aklımda var uzun zamandır. Orada uzun uzun anlatırım 🙂